Amerika bilindiği üzere Türkiye’nin S-400 alması noktasında uzun süredir Türkiye ile anlaşmazlık yaşamaktadır. NATO ülkesi ve müttefiği olması Türkiye için bu savunma füzeleri noktasında uyum sorunu teşkil ettiği ortaya atılmaktadır. Türkiye’ye önce Patriot( kelime anlamı; ülkesini müdafaa eden, koruyan, vatansever) savunma sistemi verilmedi ve Türkiye’de kendi geciken hava savunma sistemini almak için araştırma içine girdi, sonuç olarak Rusya ile anlaştı. Rusya İle yakınlaşan Türkiye ve S-400 sisteminin entegre edilmesi ABD ve AB’yi rahatsız etti. Türkiye bu tepkiden sonra tekrar Patriot almak için talebini ortaya koyduğunda ABD sessiz kaldı. Türkiye’de sistemi aktif etti ve parasını da bugünlerde tamamen ödeyerek resmen aktif ve hazır hale getirdi. Öncelikle bazı noktalara değinmek gerekiyor. S-400 sadece bir füze değildir aynı zamanda yazılımsal özelliklere sahip akıllı bir silah gücüdür, diğer yandan uydu ile çalışmaktadır. Yani Rusya ile birlikte çalıştırmak zorundasınız. Şunun altını çizelim bu sistem Türkiye’yi %100 herkese karşı korumayacaktır. Bu nedenle Türkiye bu sistemi hızla üretmek durumundadır, buna bağlı olarak bunun için ciddi çalışmalar yapılıyor ve önümüzdeki süreçte bunlar ortaya çıkacaktır. Buna benzer şu anda menzili kısa da olsa deniz, hava, kara için yerli üretimler mevcuttur. Bunlar çok önemli gelişmelerdir. ABD ile Türkiye arasında nasıl bir ilişki bekleniyor diye büyük bir sorunsal vardır ortada. Caatsa yaptırımlarının ne olduğunu öncelikle inceleyelim; CAATSA; Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası olarak bilinen bir yasadır. 2 Ağustos 2017’de Başkan Trump’ın imzasıyla yürürlüğe giren CAATSA İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların da dayanağıdır. CAATSA, “Rusya Federasyonu’nun savunma ya da istihbarat sektörleriyle ya da bunlar adına çalışan kurum ve kişilerle önemli düzeyde alışverişte bulunan kişi ve kurumlara yaptırım uygulanmasını” öngörüyor. Türkiye’ye Rus yapımı S-400 füze savunma sistemi sebebiyle yaptırım uygulanmasını öngören madde de budur.
ABD Başkanı Trump yasa gereği 70 sayfalık CAATSA metninde listelenen 12 yaptırım kaleminden en az beşini seçmek zorunda. Bu kalemler şöyle sıralanıyor:
* Yaptırım kapsamına alınan kişi ve kurumlara ihracat-ithalat bankası desteğinin kesilmesi,
* Mal ve teknoloji ihracatı ruhsatı verilmemesi,
* ABD mali kuruluşlarından kredi tedarik edilmemesi,
* Uluslararası mali kuruluşlardan kredi verilmemesi,
* Mali kurumlara ABD Merkez Bankası ile doğrudan alışveriş yapma izni verilmemesi,
* Yaptırım kapsamına alınan kişi ya da kurumlarla ihale ya da sözleşme yapılmaması,
* Döviz üzerinden işlem yapılmasının yasaklanması,
* Mali kurumlar ve bankalar arasında ödeme ya da kredi transferlerinin yasaklanması,
* Yaptırım kapsamına alınan kişi ya da kurumların ABD topraklarında gayrimenkul sahibi olmasının yasaklanması,
* ABD kişi ve kurumlarının yaptırım kapsamına alınan kişi ya da kurumlardan sermaye ya da borç alışverişinin yasaklanması,
* Yaptırım kapsamına alınan kişilere ABD’ye giriş yasağı,
* Yaptırım kapsamına alınan kişi ve kurumlara benzer işlevi olan üst düzey görevlilere de yaptırım uygulanması.
Kaynakça; (Amerika’nın sesi)
Görüldüğü üzere Türkiye üzerinde mali anlamda dolar kıtlığı yaşatmak istenilmektedir. Dış ticaret dolar üzerinden yapılmaktadır. Yani Türkiye üzerinde ekonomik baskı kurulmak isteniyor. Diğer yandan Türkiye, Suriye konusunda donmuş ve problemli bir sorunu bünyesinde bulunduruyor. İleride ABD’nin çok büyük hâkimiyet kurduğu Suriye üzerinde sorunlar çıkacaktır. Çünkü ABD asker çekmeyecek, kurduğu askeri konumunu birden alıp gitmeyecektir. Çünkü mesele sadece petrol şeklinde değildir. Coğrafyanın stratejik nimetlerinden faydalanmak son derece önemlidir. Türkiye bölgede sıkışmalıdır, İsrail Ortadoğu’da genişletilmiş ileri karakol rolünü devam ettirip gelişmelidir. İran etkisiz kalmalıdır. BAE, Bahreyn, Suudi Arabistan üzerinde kurduğu hâkimiyet ile Suriye üzerinde devam ettirip hegemonik coğrafya alanını genişletmek en önemli meseledir. Bu nedenle Mısır önemlidir, Türkiye önemlidir. Bölgeyi domine edici ve geliştirici etkileri pasifize edilmelidir. Türkiye bunları görerek askeri anlamda büyük adımlar atıp dışarıya bağımlılığını azaltmıştır. Atak helikopterin yerli motoru, Deniz Seyir Füzesi, Sihalar, Milli Muharip Savaş Uçağı (MMSU) çalışmaları vs. gibi birçok konuda zorunlu adımlar atılmıştır. Böylece kendi imkanları ile cevap veren gelişmiş bir ordu kuruluyor. Ordunun teknik gücü yanında önemli stratejik hârekat yapabilen savaşma kabiliyeti de önemlidir. Buna engel teşkil eden FETÖ terör örgütünün TSK’nın içinden temizlenmesi duruma muazzam pozitif etkileri olmuştur. İçinde düşmanla hareket etmek çok zorlayıcıdır. Ordu zarar görse de, kısa zamanda kendini toparlamıştır ve ilerleyen zamanda eğitimli personel sayısı da aratarak bu açık kapatılmış olacaktır. Diğer bir konu ise Akdeniz üzerindeki tehlikedir. Türkiye bu sahada çok büyük gelişmeler kaydediyor. Yeni petrol ve doğalgaz bulunduğu ortaya çıkmıştır. Gelişmeler açıklanmaya devam edecektir. Bu anlamda herkes pastadan pay kapma peşindedir. Bu noktada sadece petrol çıkarma şeklinde düşünülmemelidir. Mavi Vatan önemli bir haktır. Bizim kendi denizlerimizdir. Bu sahada hava ve deniz olarak ekonomik anlamda haklara ve sınırlara sahibiz. Kara parçasından hiçbir farkı yoktur. Somut anlamda ekonomik adımlar atılıp kullanılmalıdır. Örneğin buralarda balıkçılar rahatça dolanabilmeli, avlanabilmeli ve korunması sağlanmalıdır. Yani buraya somut ekonomik bir saha olarak bakmak gerekiyor. Uluslararası hukukta uygulanan ve teamülleştirilen uygulamalar ile haklar kazanılır. Türkiye buralara hukuken sahiptir ve herkese kabul ettirmelidir. Türk Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri bunun için bir dizi tatbikat yaparak kararlı olduğunu göstermek istemiştir. Geniş bir çerçeveden toparlamak gerekirse Akdeniz, Suriye, Caatsa yaptırımları, ekonomik baskılama, S-400 olmak üzere hepsi birbirini bağlı ve ilişkileri etkileyen role sahiptir. Bir şekilde Türkiye’nin bölgede ne güçsüz ne de çok güçlü olmadan iplerin ABD’nin elinde kaldığı ve emperyalizmin kendi pragmatik hizmetlerini karşılayacak şekle sokulması mühimdir. Bu mühim konuyu bozan Türkiye’dir. Türkiye’de hangi parti veya siyasi yönetim gelirse gelsin bunlardan bağımsızdır. Karar vericisi ve yönlendiricisi devletin yetişmiş ve eğitimli personelidir. Bu durum Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve MİT üçgeninde kurulup hayata geçirilmektedir. Bu anlamda Türkiye’yi zor günler beklemektedir. Aynı zamanda İran’ı da zor günler beklemektedir. İran’ın iki önemli ismine suikast gerçekleştirilmesi bu durumun özetini somut şekilde gösteriyor. İran nükleer çalışmalarından dolayı yaşadığı yaptırım ve suikastlere rağmen hedeflediği menzilden vazgeçmemektedir. Ama bir yandan da güçsüzleştirilmekte ve uluslararası alanda aşağılanmak istenmektedir. Türkiye’nin de aynı şekilde kendi füze teknolojisi ile nükleer başlığa sahip silahlara sahip olması gerekmektedir. Uluslararası ilişkilerdeki kazanımlarını caydırıcı olarak elde etmek isteyen bir ülke, bu tür çağın gelişmiş silahlarına sahip olmak durumundadır. Özellikle Türkiye coğrafyasının güvenlik açısından bazı silahlara sahip olmasını gerektirmektedir ve caydırıcı olması hasebiyle gereklidir. Kullanmak en son ve en kötü reçetedir ama karşı tarafa cevap verecek bir argümanın olması güçleri dengeler, sömürülmeye karşı engel kılar. Türkiye ekonomik anlamda yeni reformlar yapmak durumundadır. Nasıl ki askeri anlamda çağ atlamaya başladıysa aynı şekilde kaynaklarını Ar-Ge’ye yatırıp uzun vadeli 10 yıla kadar ürün ve hizmetler çıkarmalıdır. Tarım ve sanayide atılımlar için araştırma enstitüleri kurulmalıdır. Bu şekilde daha güçlü ekonomik model ortaya çıkabilir. Gelişmiş ülkeler ancak bu şekilde geliştiler. Bilim insanı yetiştirmek demek muhasır medeniyete yükselmek demektir. Savaş sadece sahada kazanılmaz aynı zamanda sahanın arkasında verilmesi gereken kalem, cetvel ve pergel ile savaşlar da vardır. Diğer yandan Türkiye kendi diasporasını yaratmalıdır, aynı “Mavi Vatan” vb. gibi. Ermeni meselesi, Irak-Suriye meselelerindeki haklı hukuki çerçeve diaspora ile dünyaya lanse edilmelidir. Böylece her anlamda verimli bir savunma ve mücadele verilmiş olacaktır. Olaylara geniş ve bazen de spesifik bir çerçeveden baktık. Türkiye mecburen ABD ve AB’ye yüzünü dönerek çıkarı için diplomatik mesai harcamalıdır. Catsaa yaptırımı belki bu şekilde engellenebilir. Ama yine de bu çok zor olacaktır. Hiç değilse belli süre oyalanır ve kendi sistemlerimiz ortaya konana kadar bir opsiyon tanınmış olur Türkiye adına. Türkiye için korunmasız bir hava savunması büyük bir tehlikedir. ABD bunu karşılamadığına göre S-400 zaruretti ama %100 bir koruma da değildir. Bu nedenle Türkiye’nin kendi sistemlerini bir an önce ortaya koyması muazzam derecede önem arz etmektedir. AB açısından kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse; Türkiye-AB ilişkileri daha önce olmadığı kadar kötüye gitmektedir. Bu durumda mevcut hükümetin AB ile bir anlaşma noktasına genel anlamda varamaması da etkilidir. Diğer yandan özellikle Fransa ve AB’nin çifte standart ile hareket ve tavırlarla yön bulması da etkilidir. Türkiye için sürekli sözde Ermeni Soykırımı üzerinden kötüleme söz konusudur. Türkiye açık bir şekilde şunu dile getirmişti; arşivlerin açılmasını ve bağımsız taraflarında huzurunda ikili tarafların araştırmacılarının dahil olduğu bir araştırma yapılmasını önermişti ve çıkan sonuca razı olacağız diye Türkiye’nin açıklamasına rağmen karşı taraftan hiçbir sonuç alınamamıştır ve bu durum son derece Ermeni tarafının iddasının sahte ve yalan olduğunu ortaya koymuştur. Sözde Ermeni Soykırımı olmayan ve sahte bir düzendir. Bu AB ile özellikle Fransa ile arayı açmaktadır. Halbuki Fransa katlettiği tüm Afrika’ya hesap vermelidir. 13 ülkeden aldığı haraçları ve sömürgeyi kesmelidir. Diğer yandan Almanya’nın Türkiye’nin ticari gemisine çıkması son nokta oldu. Her ne kadar gemiye çıkılması yanlış olsa da Türkiye’nin 5 saate yakın yanıt vermemesi de yanlıştır. Türkiye bu gibi olaylara hazırlıklı ve kesin cevaplar vermelidir. Eksikler varsa hemen giderilmelidir. AB ile Türkiye arasında önemli ticari ilişkiler vardır ve bu karşılıklı kazan-kazan ilişkisidir. Elbette AB, Suriye konusunda, Doğu Akdeniz konusunda Türkiye aleyhine adımlar atmakta ve bu hukuksuz adımları ABD ile atmaktadır. Ama her ne olursa olsun Türkiye, ticari ve siyasi anlamda diplomatik çıkarlarını ve ilişkilerini canlı tutmalıdır. Uluslararası İlişkilerin gereği olarak pragmatik davranılmalıdır ve müttefikler kazanılmalıdır. Bölgede AB ve Türkiye hem NATO ekseninde güvenlik açısından hemde ticari ilerleme ekseninde bir gelişme gösterilebilmesi açısından birbirine bağlı sıkı ilişkilere sahiptir. Bu anlamda çıkarlar bakîdir ama dostluk ya da düşmanlık bakî değildir. Diplomasi ise en güzel yoldur. Gerekli olduğu kadar Türkiye Rusya’ya yanaşmalı ve gerekli olduğu kadar da AB-ABD ile yakınlık kurup çıkarlarını gözetmelidir. Bulunduğu coğrafya itibarıyla Türkiye, bir denge politikası yürütmek durumundadır ve bu zor olsa dahi yapmak zorundadır. Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan bu yana zor ama doğru adımlar atmaya çalıştı, kendi savaşını bazen ara ara siyasi gerilimlerle duraksama yaşayarak geriletirken bazende hızlı adımlar atarak kendi hak ve hukukunu korumaya çalıştı ve bu savaşı emin adımlarla devam ettirecektir.
Your point of view caught my eye and was very interesting. Thanks. I have a question for you.
Mükemmel bir yazı olmuş başarılı yazılarının devamını bekliyorum
Çok teşekkür ederiz Ahmet Bey
I consider, that you commit an error. I can defend the position.
Then, defend.
Türkiye’nin yürütmesi gereken denge politikasını çok güzel açıklamışsınız. Kaleminize sağlık, başarılar dilerim.
Çok teşekkür ederiz Mustafa Bey