Türkiye’deki İslamofobiyi anlatmadan önce genel manada İslamofobiyi açıklamamız gerekir. İslamofobi; İslam’a, Müslümanlara ve Müslümanların değerlerine nefret ve kin beslemek İslam’dan ve Müslümanlardan korkmak anlamlarına gelir. İslamofobi, kelime olarak ilk defa 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla da lügatimizde iyice yer edinmiştir. Tabi ki İslamofobinin başlangıcı 1991 yılı değildir. İslam’ın doğuşuyla beraber Mekkeli müşrikler islamofobik bakış açısına sahip olmuşlardır. Daha sonra Tarık Bin Ziyad’ın Endülüs’ü fethiyle Avrupa’da da İslamofobik hareketler görülmüştür.
İslamofobinin ülkemize giriş zamanı olarak Osmanlı’nın son dönemlerini işaret edebiliriz. Osmanlı, yıkılış dönemindeyken devleti tekrar ayağa kaldırmaya çalışanlar, bazı önerilerde bulunmuşlardır. Bu düşüncelerin en önemlileri ise İslamcılık, Türkçülük, Osmanlıcılık ve Batıcılıktır. Buradaki Batıcılık anlayışını açmak gerekirse bizi Doğu’ya bağlayan her şeyden bağlarımız koparıp yüzümüzü sadece Avrupa’ya çevirmemiz gerektiği anlamına geldiğini iddia edebiliriz. Bu Batıcılık anlayışını ortaya atan kişi, Abdullah Cevdet isimli Osmanlı siyasetçisidir. Abdullah Cevdet aynı zamanda İttihat ve Terakki partisinin kurucularındandır
İslamofobinin ülkemize ilk girişi bu Batıcılık anlayışıyla gerçekleşmiştir diyebiliriz çünkü daha sonraki zamanlarda bu Batıcılık anlayışı modernleşmenin tek kapısı olarak görülmüştür. Cumhuriyet döneminde ülke siyasetine yön veren gerek aydınlar gerekse siyasetçiler modernleşmek için Avrupa’ya benzemenin gerektiğini söylemeye devam etmişlerdir. Avrupa’ya benzemek için Doğu’dan kopmamızı ısrarla ifade ederek bunun için Osmanlıyı ve onunla beraber geçmişimizi unutmak gerektiği sonucuna varmışlardır. Çünkü zamanında Haçlı Seferleri’ne hedef olan bir devletin düşünce dünyasını Avrupa elbette ki kabul etmeyecekti. Peki geçmişimizin unutulması için ne yapılması lazımdı? Tabi ki İslam’dan kopmak ya da İslam’dan uzaklaşmak lazımdı çünkü Haçlı Seferlerini yapanlar bu seferleri bir ülkeye veya bir zümreye yapmamıştı. Haçlı Seferleri direkt İslam’a karşı yapılmıştı ve bu yüzden Batıcılara göre İslam’dan uzaklaşmak gerekiyordu. Bu gereklilik, zaman içinde Müslümanlara karşı çeşitli şekilde üstü açık veya kapalı şiddete neden oldu. Bu şiddet bazen hakaret bazen gerekli hak ve özgürlüklerin kısıtlanması bazen de gerçek bir fiziksel şiddet olarak dile getirildi. Gelin bu şiddetlere birkaç somut örnek verelim.
Bu şiddet örneklerinden ilki ve bence en önemlisi Türkiye siyasetinden ve gündeminden en uzak olan kişinin dahi bildiği 28 Şubat olayıdır. Çünkü 28 Şubat olayı İslam düşmanlığının ilanıdır. 28 Şubat süreci İslam’la yaşayan Müslüman halkının hak ve özgürlüklerine, psikolojisine hatta vücuduna saldıracak kadar ileri gitmiş bir süreçtir. Namaz kılanın fişlendiği, dininin gereği diye başını örtenin devlet dairesine hatta hakkıyla kazandığı okula alınmadığı bu dönem, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz karası dönemlerinden biri olarak yerini almıştır.
Burada parantez açmak isterim. İslam ve İslam’ın değerlerine saldırı bu süreçte başlamamıştır. Daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında şapka takmak zorunlu hale gelince dininin gereği olarak şapka takmayıp sarık takan onlarca alime zulmedilip onlarca alim öldürülmüştür. Ezanlar Türkçe okutulmuş hatta TBMM‘de Kur-an’ı Kerim’deki sure isimlerinin değiştirilip bazı ayetlerin çıkarılması gündem olmuştur. Yani 28 Şubat süreci ilk değildir ve biz İslam’ı her platformda savunmazsak sonda olmayacaktır.
İslamofobinin önemli ayaklarından biri medyadır. Çünkü medya insanı manipüle edebilecek bir güçtür ve manipüle etmektedir de. Gerek sinema filmleriyle gerek çıkarılan dergiler veya gazetelerle İslam, Türk halkına kötülenmektedir. Hepimizin gülerek izlediği Yeşilçam filmleri buna örnektir. Yeşilçam filmlerinin bazılarında hiçbirimizin sevmediği insanları kazıklayan ve dolandıran bir bakkal figürü vardır. Bu bakkal figürü daima hacı olur veya evlere temizliğe giden kadın daima türbanlı olur. O türbanlı kadın hiçbir zaman önemli mesleklerde olmaz ya da din adamları, bakkal figüründe olduğu gibi halkı dolandıran kişiler olarak gösterilmiştir. Tabi bu örnekler sadece buzdağının görünen yüzüdür.
Bir de bu zihniyetin dergi ve gazete ayağı vardır. Bu zihniyet dergi ve gazeteleriyle yeri geldiğinde alenen, yeri geldiğinde ise üstü kapalı bir şekilde İslam’a ve İslam’ın değerlerine hakaret etmekten geri durmamıştır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi bu zihniyet, İslam ve İslam’ın değerleriyle dalga geçmeyi kendine vazife edinmiştir. Yeri geldiğinde “Allah yok, din yalan” demiş, yeri geldiğinde Müslümana mikrop demiş ve yeri geldiğinde başörtü takan kadını köpeğe benzetecek kadar ileri gitmişlerdir ve bunlar daha nicelerinden birkaçıdır. Zaman zaman yayınladıkları şeyler tepki çektiği için özür dilemişlerdir ama özürlerinin timsah gözyaşlarından bir farkı yoktur.
Bütün bu anlattıklarımız kalın bir ansiklopediyi doldurabilecek bir konunun sadece bir iki yaprağı mahiyetindedir. İslam’ın doğuşundan günümüze kadar devam eden ve kıyamete kadar da devam edecek olan hak batıl mücadelesinde her zihniyet zihin dünyasının gereğini yapmaya çalışacaktır. Burada önemli olan bu mücadelede safını doğru belirlemek ve inandığımız değerler uğruna en az batıla inananlar kadar mücadele edebilmektir. Özellikle İslam dünyasının mihenk taşı olan ülkemizde sahip olduğumuz en büyük değer olan İslam’ı bütün zararlı akımlara karşı müdafaa etmektir. Bunun için önce zihin dünyamızı bütün kötülüklerden arındırmalı, çağın sorunlarına cevap verecek ilmi bir birikimi oluşturmalı ve inandığımız değerleri hayatımızda tatbik etmeliyiz. Etmeliyiz ki bizi öldürmeye gelen her şey bizde hayat bulsun.
KAYNAKÇA
- AKINER, NURDAN, MENCET, MUSTAFA SAMİ, “Türkiye’de İslamofobi: Mizah Dergilerinde İslam’ın Temsili”,2016, Sayfa Aralığı 170-194
- BAYRAKLI, ENES, YRD.DOÇ.DR, YERLİKAYA, TURGAY, “Müslüman Toplumlumlarda İslamafobi:Türkiye Örneği”, Omdusman Akademi, 7. Sayı, 31 Ekim 2017, Sayfa Aralığı 52-68
- ERKOÇ, ETHEM, “İskipli M.Atıf Hoca Hayatı Düşünceleri ve İdamı”, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, Mart 2016, (http://kentarsivi.corum.bel.tr/wp-content/uploads/2017/12/ATIF-HOCA.pdf )
- Fikriyat, “Hukuk Tarihimizin Utanç Yılları: İstiklal Mahkemeleri”, (https://www.fikriyat.com/tarih/2018/03/07/hukuk-tarihimizin-utanc-yillari-istikll-mahkemeleri), E.T. 07 Mart 2018
Your point of view caught my eye and was very interesting. Thanks. I have a question for you.
Your article helped me a lot, is there any more related content? Thanks!
Your point of view caught my eye and was very interesting. Thanks. I have a question for you.
Thank you very much for sharing, I learned a lot from your article. Very cool. Thanks.