Medeniyet söylemi, aslı itibariyle kendine has kültürü, bakış açısı ve yaşam biçimini barındırdığı geniş kapsamlı bir anlam içeriğine sahiptir. Tarihi, kültürel altyapısı ve coğrafyasının mevcudiyetiyle esastır. Son yirmi yıldır medeniyet kelimesini birçok kez Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezi bağlamında duyduk. Samuel Huntington’un , Soğuk Savaş yıllarına ve sonrasına tekabül eden 1990’lı yıllardan itibaren küresel boyutlu ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojilerin olmadığı buna mukabil medeniyetlerin olmaya başladığını savunduğu bir tezdir. “Medeniyetler Çatışması” tezi, aslı itibariyle 21’inci yüzyılın odak noktası olacağını öne sürmektedir. Aslında Huntington’ın medeniyet kavramını açıklamanın ziyadesinde siyasi bir gündemle çatışma üzerine odaklanan bu tezinde çok da dikkat çekmeyen önemli bir tespit bulunuyordu.
Medeniyetlerin 21. yüzyılda da insanların aidiyetlerini belirleyen ve bu çerçevede uluslararası ilişkileri şekillendiren ana kavramlardan birisi olmayı sürdüreceği, ulus devlet sisteminin hâkim olduğu bir çağda medeniyet gibi ulus devlet sınırlarını aşan bir kavramın yaşamaya devam edeceğini dile getiriliyordu. Yani sonucu itibariyle tek yönlü olmayan medeniyet kavramını evrenselliğe yoğrulacağı fil hakika küresel çapta artık muhtelif şekillerde kaşımıza çıkacağını ikrar etmektedir ki yaşadığımız dönemde bu durumu birebir yaşamaktayız. Bu çatışma odaklı formülasyonun karşısında konumlandırılabileceğimiz bir başka teşebbüs de 2005 yılında ortaya çıkan Medeniyetler İttifakı Girişimi oldu. Girişimin temeli, adından da anlaşılabileceği üzere medeniyetlerin ittifak edebileceği, bir arada yaşayabileceği ve farklılıklarına rağmen ortak olarak iyi şeyler için çalışabileceği fikriydi. Medeniyetler İttifakı Girişimi çatışma paradigmasının derinleşmesini önleyici bir misyon üstlendi. Bu derinleşme temelinde uluslararası sosyal ve ekonomik statünün zarar göreceği aşikâr olan bir durumdu. Neticesinde bu girişim bu durumu minimalize etme gayreti içerisindeydi.
19’uncu yüzyılda Avrupa sömürgeciliğinin kullandığı en yaygın nosyonlardan biride medeniyet nosyonudur. Fransızların “la mission civilisatrice” dediği yani medenileşme, Osmanlı aydınları tarafından da “vazife-i temeddün” olarak tercüme edilmiştir. Medeniyet götürüyoruz başlığı altında Avrupa’nın; Afrika’yı, Asya’yı, Latin Amerika’yı ve Güneydoğu Asya’yı sömürgeleştirdiklerini görmekteyiz. Medeniyet olarak lanse edilen ancak fiili olarak barbarlığın tezahürü olacak onlarca hadise mevcuttur. Yakın dönemde ise Avrupa’nın gerek mülteci krizi ve ırkçı faşist yaklaşımıyla da gerekse de İslamofobi birer barbarlık örneğidir. Son üç asırdır Avrupa sömürgeciliğini meşrulaştırmak için kullanılan medeniyet kavramının bu istismardan ve hegemonik çağrışımlarından kurtarılması pek önemlidir. Öncelikle kelimenin tarihî, siyasi ve toplumsal anlamlarının yanı sıra ikinci olarak da medeniyet tanımının dayandığı felsefî çerçevenin temellendirilmesi gerekmektedir. Medeniyet tasavvuru; varlık, bilgi, estetik konuları özelinde hareket etmektedir. İslam dünyasının “medeniyet”ten bahseden ilk düşünürlerinden Farabî’nin “erdemli şehir” modeli ve İbn Haldun’un “umran” teorisinde bu tasavvur geniş bir şekilde gerçekleşmiştir.
Medeniyet kavramının bir toplumun ancak muayyen bir dünya görüşü, varlık tasavvuru, bilgi anlayışı ve estetik duyuşu ile hasıl kılınabilir. Her alanda bütüncül ve tutarlı bir tasavvura sahip olmanın akıl ve erdeme dayalı, insancıl ve sürdürülebilir bir medeniyetin vazgeçilmez şartıdır. Bunun için de varlık dairesinin farklı mertebeleri arasında doğru ve otantik ilişkiler kurmanın ve her şeyi yerli yerine koymanın gerekliliğini de esas olarak kabul etmeliyiz. Varlıkla ilişkimizi yeniden tanımlamamız, bilgi tasavvurumuzu yeniden inşa etmemiz ve güzellik ilmini yeniden keşfetmemiz gerekiyor. Bu formülasyonda medeniliğin teknik imkânlarla, zenginlik veya büyük şehirler kurmakla ilgisi olmadığını görmekteyiz.
Bilakis medenilik varlık, insan, eşya karşısında bir duruşu ifade eden tutumları kapsayan bir bütün, bir değerler manzumesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı’nın artık halihazırda medeniyet kavramı üzerine söyleyeceği bir sözü de kalmamıştır. İslam dünyası ise kendine has ve geniş derinliğe sahip medeniyet anlayışına söyleyecek lafız aramaktadır/aramalıdır. Kendimize has medeniyetimizin; estetik, kültür ve anlam değerlerinden yoksun olarak İslam dünyasının kendi sorunlarına gerçekçi bir çözüm üretebilmesi ve insanlığa fayda sağlayabilmesi mümkün değildir. Buna mukabil sahih çözümlerin üretilmesi bir takım öze dönüş ile mümkünlük kazanması aşikardır. Bu öze dönüşün ise 21’inci yüzyıl ile entegre edilerek hayata geçirilmesi esastır.
Türkiye’de medeniyet kavramı üzerine, Cumhuriyetle beraber fevkalade radikal bir süreç başlamış oldu. Modernleşmek adına geleneğin tarihin hafızanın bir kenara konulması fikri çok baskın çıktı. Ve bu bir nesli kendi tarihine ve coğrafyasına yabancılaştırdı. Bunun çok ağır sosyolojik ve siyasi sonuçları oldu. Kendi şartları içerisinde Cumhuriyet dönemi farklı bir modernleşme yolu izleyebilirdi. Biraz daha kendi tarihiyle, Anadolu irfanıyla, İslam’la, dini gelenekle, Osmanlıyla daha barışık bir modernleşme gerçekleştirebilirdi.
Bizlere dayatılan modernleşme hikâyelerinin iki ana unsuru vardır. Biri Avrupa merkeziyetçiliği, diğeri ise oryantalizmdir. Avrupa merkeziyetçiliği sadece siyaseti değil; tarihi, estetiği, kültürü, müziği, sanatı, yeme kültürünüzü, yaşama kültürünüzü Avrupa merkeziyetçi zaviyesinden tanımlayan bakış açısıdır. Avrupa merkeziyetçiliği; hukukun, medeniyetin, ilerlemenin, kalkınmanın, yüksek kültürün kriteri Avrupa’da üretilen değerlerdir diyen bakış açısıdır. Bu nasıl gerçekleşti? Kadim tarihi 6-7’inci yüzyılda başlatarak. Bilim, düşünce ve mantık kadim Yunanda başladı diyerek. Bilime tabii ki de Yunanlılar önemli katkılarda bulunmuştur. Hatta İslam medeniyetini de etkilemiştir. Yani bizim hiçbir filozofumuz; Eflatunsuz, Aristosuz felsefe konuşmamıştır. 1000 yıl neredeyse Eflatun’un ve Aristo’nun eserleri Arapçaya çevrildi ve muhafaza edilmiş oldu.
Thank you for your sharing. I am worried that I lack creative ideas. It is your article that makes me full of hope. Thank you. But, I have a question, can you help me?
Geçmişten günümüze medeniyet üzerine güzel tespitler yapmış ve okuyuculara farklı bir bakış açısı sunmuş. Başarılı bir çalışma. Kutlarım genç kardeşimizi.
Çok başarılı bir yazı olmuş tebrik ederim ???